Türk Sineması’nda 1980’li yılların sonunda başlayan ve 1994 yılından itibaren
giderek belirginleşen değişim olgusu, Yeşilçam sinemasına karsı temel farklılıklar
içeren yeni bir dönemin başladığını göstermektedir.90’lı yıllardan günümüze dek Türk
Sineması’nın içinde bulunduğu bu yeni dönem sinema yazarları, araştırmacılar ve
eleştirmenler tarafından “Yeni Türk Sineması” veya “Türkiye’deki Sinema” gibi
ifadelerle tanımlanmaya başlamıştır. Sinema yazarı Agah Özgüç, 80’lerden günümüze
dek Türk Sineması’nda gerçekleştirilen üretime “Yeni Bunalımcı Filmler” ifadesiyle
yaklaşmaktadır. Sinema yazarı ve araştırmacısı Burçak Evren ise bu yeni dönemi
“Bagımsızlar Dönemi” veya “Post Yesilçam” olarak adlandırmaktadır.Bu çalışmada
Türk Sineması’nda bağımsızlık anlayışını ve temsilcilerini incelerken çoğunlukla çıkış
kaynağımız olarak başvuracağımız Burçak Evren, Türk Sineması’nda “Bagımsızlar
Dönemi”ni 1994 yılıyla başlatmakta ve günümüze dek getirmektedir. Evren, bu dönemi
özellikle 1994 yılı itibariyle başlatma sebebini, “Zeki Demirkubuz’un C Blok veya
Üçüncü Sayfa filmlerine baktığınız zaman, bu filmlerin başlangıcında ‘Bagımsız
Yapım’ yazısını görebilirsiniz. O yüzden ‘bagımsız’ sözcüğünü kullanarak bu dönemi
adlandırıyorum.” seklindeki ifadesiyle açıklamakta ve benzer şekilde Vurun Kahpeye
filminin çekilmesiyle 1950 yılında Sinemacılar Kusagı’nın başlatılabildiğini, kısacası
sinema tarihindeki dönemlerin bir film ile belirlenebildiğini vurgulamaktadır.
Geleneksel yapımcının yok olmasıyla Bagımsız Sinemacılar’ın ortaya çıkısına
temel olusturan ve günümüzde bagımsızlık anlayısını belirleyen ilk unsur ise finans
kaynaklarında yasanan degisimdir. Geleneksel film yapım sisteminin yıkılması
sonucunda film yapmak isteyen yönetmenler sinema dısındaki sermayenin sinemaya
kanalize edilmesiyle üretimlerini gerçeklestirmislerdir. 90’lı yıllardan günümüze Türk
Sineması’nın ve elbette ki Bagımsız Sinemacılar’ın da beslendigi finans kaynaklarını su
sekilde sıralayabiliriz:
1- Bagımsız Sinemacılar’ın temel sermayesini kisisel birikimleri, aldıkları
kisisel borçlar olusturmaktadır. Ayrıca filmlerinin kitlelerden ziyade festivallerde ilgi
görmesi, dolayısıyla yarısmalardan kazandıkları ödüller de bir sonraki filmleri için
sermaye teskil etmektedir.
2- 90’lı yıllarda Türk Sineması’na bir baska destek ise Kültür Bakanlıgı’ndan
gelmistir. lk kez 1990 yılında “filmlerin projelerle belirlenen maliyetinin yarısının -200
milyon lirayı asmamak kaydıyla- Kültür Bakanlıgı tarafından karsılanması”
uygulamasına geçilmis ve bu, birçok filmin yapılmasını saglamıstır.296 Ayrıca 2004
yılında yürürlüge giren Sinema Yasası’yla sinema alanında bir canlılıgın ortaya çıktığı
da görülmektedir. Kültür Bakanlığı’nın, 2005 yılı için rüsumlardan elde edilen
gelirlerden 10 milyon YTL (10 trilyon TL)’lik bir kaynagı da sinemamızda yeni
yapımları desteklemek için ayırdıgını belirtmek gerekir.
3- 90’lı yıllarda Türk Sineması’nın ve bagımsız çıkıslar yapan yönetmenlerin
beslendiği bir başka finans kaynağı ise 1989’da kurulan ve Türkiye’nin de Bakanlığın
destegiyle üye oldugu Eurimages, yani Avrupa Yaratıcı Sinemasal ve Görsel İşitsel Yapıtların Ortak Yapım ve Yayılımlarını Destekleme Fonu’dur. Faruk Günaltay’ın
belirttiği üzere Eurimages’ın işlevleri, ortak yapımlarla ülkeleri bir araya getirmek,
filmlerin-bir fiyasko olmadıgı taktirde-ülkelerinde gösterime girmesini saglamak ve
sinema ile halk arasında dayanışma sağlamak seklindedir. Atilla Dorsay, Türkiye’nin
Eurimages’a üye olmasını “dönemin hükümetleri ve kültür bakanları olmasaydı, bu
desteğin sağlanması ve asıl etkilerini belki daha sonra, 1995’lerden sonra gösterecek
olan patlamanın gerçekleşmesi belki mümkün olmazdı ya da çok gecikirdi” seklinde
yorumlamaktadır.
4- Bunlara ek olarak 90’lı yıllarda Türk Sineması’nın içinde bulunduğu
olumsuz koşullar yeni sermaye arayışlarını da beraberinde getirmistir. Böylece Türk
Sineması’nda ilk kez sponsorluk kavramı oluşmustur. Ayrıca televizyonlara yapılan ön
satışlar da günümüz Türk Sineması’nın ve bağımsız sinemacıların beslendigi bir başka
kaynaktır.